27 Şubat 2017 Pazartesi

İLK DANS

Merhabalar merhabalar ooo sizler de mi buradasınız oo kimleri görüyoruz. Şöyle geçelim arkalarda yer var sevgili okurcum.
Ah bakma bana fena halde pazartesi sendromunun yan etkisi soğuk şakalar oluyor bende :)
Umarım oralarda her şey yolundadır diyerek yazımın esas konusuna dönüyorum. Sabah blog sayfamda gezerken sevgili Austenzede'nin bir yazsını okudum ve bayıldım. Çok severek takip ettiğim bir blog sayfası. İşte o bahsettiğim yazı sevgili okurcum. tık tık
Ben de bu yazıdan yola çıkarak hayatımın en unutulmaz dansını yazmaya karar verdim. Bu yüzden başlığım ilk dans...
Bizim sevgili eşimle ilk dansımız üniversite mezuniyet balosunda oldu. Ah ne heyecan ne heyecan... O gün kuaförde heyecandan ölmek üzereydim. Çünkü pek sevgili sevgilim beni ilk defa bu kadar çok süslenmiş görecekti. Hoş o her zaman doğallıktan yana ama olsun. Bol bol sohbetle birlikte arkadaşlarımla hazırlandık. Üzerimde tek kollu kırmızı siyah bir elbise vardı saçlarım yandan dağınık topuz hava harika burnumuzda deniz kokusu... Kuaförden çıkmak üzereyken sevgilim aradı ve yakınlarda olduğunu söyledi. Hemen hazırlandık ve attık kendimizi kuaförden işte ilk karşılaşma...
Nasıl yakışıklı olmuş nasıl bende onu ilk defa takım elbise ile görüyorum. Zaten bilirsin sevgili okur bir erkek takım elbise ile 0-10 önde başlar :)

Böyle birbirimize övgüler yağdırırken balo salonuna geldik. Balo'muz başladı sohbetler edildi yemekler yendi derken artık müzik başladı ortamda o kadar güzel ki... Mustafa Ceceli'nin es şarkısı çalmaya başlayınca sevgilim tuttuğu gibi elimden dans pistinin ortasına geldik. Ellerim nasıl titriyor. Ayaklarım birbirine dolanıyor. Sonra sonra baktım baya baya dans ediyoruz. Bıraktık kendimizi müziğin ritmine... Gece... yaz... sevgilim... Nasıl güzel ne iyi geldi tekrar hatırlamak o günleri...
İşte böyle sevgili okurcum bazen canımız sıkılınca evde es şarkısını açıp dans ediyoruz. ( bebemiz olmadan önceeeee ) O günleri yad ediyoruz. İnsanın böyle şeyler yaşadığı biriyle evlenmesi o kadar güzel ki..
İşte sevgili okurcum pazartesine hoş bir romantik katmaya çalıştım sahi senin ilk dansın nasıldı...
Hoşça ve huzurla kal...

21 Şubat 2017 Salı

KORECANLAR BURAYA

Soğuk ama güneşli bir şubat günüden merhaba sevgili okurcum.
Aaa yoksa sen benim bir korecan olduğumu bilmiyor muydun. Ah azizim eskiden buralarda sadece bizler vardık :P Şaka bir yana daha üniversiteli bile değildim dizi izlemeye başladığımda hesapladım da neredeyse 10 yıl olacak... Al işte yine yaşlandığımın bir göstergesi daha. Neyse saptırmayalım konuyu.
DÜŞLERİMİN PRENSİ


DÜŞLERİMİN PRENSİ

Peki nasıl mı korecan oldum ?
Her şey 2008 yazında televizyonda kanal kanal gezerken trt1 ekranlarında " Düşlerimim Prensi " adlı diziyi görmemle başladı. Ondan sonrada kurtaramadım bu bağımlılıktan kendimi. Ama öyle her diziyi de izlemiyorum tabi ki. Benim favorilerim romantik komedi olanlar.
Eğer sizde korecan olmak istiyorsanız " Düşlerimin prensi "adlı diziyle başlayabilirsiniz bu serüvene.

Neden mi kore dizileri ? Bir kere bölüm sayısı çok az ve insanı sıkmıyor. Bizim diziler gibi yıllarca sürmüyor. Ve Kore'liler çok eğlenceli diziler çekiyorlar. İzlerken mutluluk duyuyorum. zaten oldum olası sevmem dramı entrikayı. Kore dizileri saf ve doğal. Ve aşkları o kadar güzel ki... Aşkları ile bizi yormuyorlar. Bizim dizilerde de her şey çok güzel başlıyor ama diziyi uzatabilmek için başlarına gelmeyen şey kalmıyor. Bu da insanı hem aşklarından hem de diziden soğutuyor. Hayat yeterince zor ve acı bırakın bari dizilerde mutlu olalım insafsızlar !
 Ama artık eskisi gibi ne takip edebiliyorum ne de doğru düzgün dizi izleyebiliyorum ve ne kadar dizi izlersem izleyeyim favorilerim hiç değişmiyor. 

İşte benim favori kore dizisi listem : 
1. Düşlerimin Prensi
2. Ah tabi ki Coffe Prens
3. Secret Garden
4. Personel Taste
5. Heirs

COFFE PRENS

COFFE PRENS

SECRET GARDEN

SECRET GARDEN

PERSONEL TASTE

PERSONEL TASTE

HEİRS

HEİRS


Eğer neymiş ya bu kore çılgınlığı ay saçmalama ben tabi ki sevmem diyorsanız izleyin bir daha konuşalım. Ama öyle ay eleştireyim diye izlemeyin çünkü çok fazla hata var. Bırakın dizinin akışına kendinizi. Mutlu olmak için bir kaç saat izin verin kendinize.
İşte böyle sevgili okurcum umarım oralarda işler yolundadır.
Hoşça ve huzurla kal olur mu...

16 Şubat 2017 Perşembe

O MAVİ GÖZLÜ BİR DEVDİ

Cuma kadar olmasa da perşembede iyidir be sevgili okur.
Merhaba buz gibi soğuk bir havadan sevgili okurcum. Bugün hayatım için önem taşıyan bir hikayeyi anlatmak istedim umarım severek okursun.
Var mı senin de böyle hayatını değiştiren insanlar...

İlk okul 3. sınıfta yaşadığımız ilçeden taşındık ve ben 4. sınıfa yeni bir okulda başladım.Oturmuş bir yapının içine giren yeni bir karakter. Sınıfın zekisi belli, popüleri belli, gıcığı, salağı, yani hepsi belliyken bu sınıf beni nasıl biçimlendirecekti.
Kısacası zor bir dönemdi benim için. Kendin olmak, arkadaş bulmak, kendini kanıtlamak, öğretmenlere kendini göstermek yani zor işte yeni gelen olmak.


 Zorlu bir kaç yılın ardından artık benimde arkadaşlarım olmuştu sınıfta, sınıfın belirgin tiplerinden olmasam da sevmiştim yeni sınıfımı. Artık orta okul olmuştuk. Bir gün Türkçe öğretmenimiz şiir dinletisi hazırlayacağını ve bunun için seçme yapacağını söyledi. Bir kaç kişinin isminin yanında benim ismimi de söyleyince çok şaşırdım.Ben şiir okuyabilir miydim! 
O akşam okul çıkışı konferans salonunda toplandık. Sahnenin önünde öğretmenimiz karşısında da biz. Sırayla isimleri okuyor. Ellerine birer şiir veriyor ve başla bakalım okumaya diyordu.
Sıra bana gelince ellerim buz kesti. Hiç şiir okumamıştım ki şimdiye kadar. Nasıl okunur, nasıl tonlama yapılır. 
Öğretmen ismimi söyledi ve elime şiir kağıdını uzattı önce içinden bir oku sonra da ben seni dinleyeyim dedi. 
Elimde ki kağıtta yazan şiir Nazım Hikmet'in Mavi Gözlü Dev şiiriydi. Önce içimden okudum şiiri sonra hissetmeye çalıştım adam burada ne anlatıyor, nasıl okunur bu şiir.
Öğretmen tamam şimdi okumaya başla deyince önce sesim titredi duyulmadı sonra okumaya başladım...

O mavi gözlü bir devdi minnacık bir kadın sevdi....
Şiirin sonuna geldim ama öyle endişeliyim ki ya beni seçmezse diye. Öğretmen tamam dedi gelecek vaadediyorsun biraz çalışma ile bu işin üstesinden gelirsin. Öyle sevindim öyle mutlu oldum ki, eve gidince elimden düşürmedim şiiri, okudum da okudum. Sonra provalar başladı. O kadar güzel şiirler seçmişti ki öğretmenimiz. Orhan Veliler, Ümit Yaşar Oğuzcan'lar, Cahit Sıtkı'lar daha kimler kimler.. 
Sahnemiz çok özenliydi mumlar yakılmış loş bir ortam oluşmuştu. Her şiir için ayrı bir müzik vardı. Bir pencere çizildi dekor olarak, önüne  masa sandalye ve masa üzerine kitaplar...Pencerede boğaz manzarası.. 
Sunucu giriş yapıyor Bir kaç cümle ile şairi tanıtıyor sonra şiir başlıyordu. Öyle büyülü bir ortam ki. Hepimiz sahne arkasında hazırdık. 
Ve işte sıra bende önce müzik ardından ben giriyorum sahneye... Başlıyorum şiire...
O mavi gözlü bir devdi minnacık bir kadın sevdi...
Sonrası alkış kıyamet... Hocalarım öğrenciler...
Duygulanmamak elde değil..
İşte o gün öğretmenin beni seçmelere çağırdığı gün başladı ben de edebiyat ve şiir sevgisi.. Uçsuz bucaksız bir deniz gibi..
Severek okudum her şiiri Ümit Yaşar Oğuzcan 'ın ve Nazım Hikmet'in yeri her zaman ayrı oldu tabi.
Sonra mezun olduk ve  liseye başladım edebiyat dersinde hocamız İstiklal Marşını ezberleyin gelin dedi ilk ders.Ben zaten biliyorum çok da severek okuyorum. Sonra ki dersi iple çektim.
Sınıf listesine göre gidiyordu hoca. Sonra benim ismimi okudu ve ben çıktım tahtaya. 
Başladım İstiklal Marşı'nı okumaya.
Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak...
Bitirdiğimde sınıfta bir alkış koptu daha kimse birbirini tanımıyor bile. Edebiyat hocamız da alkışlayınca değmeyin keyfime. Sen dedi edebiyat koluna gel birazda orada görelim maharetlerini...
Lise bitinceye kadar edebiyat kolundaydım . Her törende ya şiir okudum ya sunucu oldum yada konuşma yaptım. 
Edebiyatı hep çok sevdim. Bir öğretmenin beni seçmesi hayatımda nasıl büyük bir etki yaptı. Okumaz bilmez ama sevgilerimi gönderiyorum buradan Hülya Çanak öğretmenime...
İşte öyle sevgili okur..
Huzurla ve hoşça kal oralarda... 

13 Şubat 2017 Pazartesi

DIY ALBÜM YAPIMI

Haftanın belki de en sıkıcı en iç karartıcı gününden tatlı mı tatlı kalpli mi kalpli bir merhaba pek sevgili okurcum. 

Umarım oralarda işler yolundadır diyerek direk konumuza geçiş yapıyorum malum yarın sevgililer günü. Her ne kadar  sevgili eşim biz artık anne baba olduk ne sevgilisi dese de siz boş verin onu ve bana kulak verin. Ben ki iflah olmaz bir romantiğim ve özel günlere çok değer veririm.
Bu yüzden  hala ne hediye alsam ne yapsam diyenlere bir çare olmaya geldim. Aslında erkekler hediyeden pek anlamıyor. Ciddiyim anlamıyor. Ancak şöyle esaslı bir telefon hatta bir play station falan almadığınız sürece hediyeleri pek önemsemiyor. Amma velakin öyle güzel bir hediye hazırlamıştım ki sevgili eşime gerçekten beğendi ya vallahi beğendi ben de çok şaşırmıştım sevgili okur. Gelelim ellerimle uğraştığım hediyeme. Ne alsam ne etsem diye düşünürken eşim bana doğum günümde boş bir kendin yap albümü almıştı. Biraz internet araştırması biraz da tasarım gücümü ortaya koyup balayında gittiğimiz İtalya gezimizi anlatan bir gezi albümü hazırladım. Bak yabana atma gün olur lazım olur :)
Albümümüz

Pasaportumuz ve uçak biletlerimiz


Roma şehir haritası ve metro biletlerimiz

Floransa şehrinden fotoğraflar
Ve son olarak İstanbul semaları. Bu arada kendi özel fotoğraflarımızı da ekledim tabi ki :)

Umarım aklına yatan bir fikir olmuştur sevgili okur. Şimdiden tüm sevgililerin ve sevgilisi olmayan pek sevgili kişilerin gününü kutluyorum. Bir zamanlar bende yalnızdım ve geçip gitti o günler şimdi hem çok sevdiğim bir eşim hem de çok çok pek çok sevdiğim bir oğlum var. Allah herkese bu güzellikleri yaşamayı nasip etsin diyerek kapanışa geçiyorum. Hoşça ve huzurla kal pek sevgili okurcum. 

10 Şubat 2017 Cuma

SEN HARRY POTTER OLMALISIN

Aaa koca kadın olmuş attığı başlığa bak !
Bebeğim biz bu sevdaya düştüğümüzde dokuz yaşındaydık...
Güzel giriş oldu kabul etmelisin sevgili okur. O zaman sana da haftanın en ama en güzel gününden bir merhaba.
Hazır bloğumu açmışken artık bir tutku haline getirmiş olduğum alışkanlığımdan bahsetmesem olmazdı.
Harry Potter kitaplarına ve filmlerine çocuk kitabı deyip bir kenara atanla ayrı düşeriz bilmiş ol :) Ben ki her filmini en az üç kere ki birinci filmini belki de on kere den fazla izlemişimdir. Kitapları evirip çevirip tekrar okuyan biriyim. Her tekrar edişimde yazarın ardından ah ne zeka ama lafını mutlaka söylüyorum. Öyle bir zeka ki birinci kitapta geçen önemsiz bir ayrıntı sekizinci kitapta tüm olayı çözüyor. Ama sayın Rowling seviyor böyle oynamayı okurlarıyla. Son kitabı okuduğumda daha filmi çekilmemişti. Bu yüzden bazı yerlerde öyle heyecan yaptım ki. Bittiğinde çok büyük bir boşluk hissetmiştim. Geçen yaz Harry Potter ve lanetli çocuk kitabını çıktığı hafta alıp bir günde bitirdim tabi ki tadı damağımda kaldı. Ve sonrasında Fantastik Canavarlar filmi çıktı ve ben ilk defa bir Rowling filmini sinemada izleyemedim. Neden mi tabi ki annelik sevgili okur bırakıp da gidemedim ki. Daha sonra internetten izledim ve yine o bilindik heyecana kapıldım diğer filmleri sabırsızlıkla bekliyorum. Çünkü Rowling'e inanıyorum bize öyle filmler yazacak ki fantastik canavarlar Harry Potter'la birleşecek.
Gelelim bu Potter sevgisinin bize yaptırdıklarına 2 yıl önce kız kardeşim bu sevgimi bildiği için bana şahane Potter hediyelikleri yapmıştı.
Berty Booths 'ın her lezzetle fasülyeleri ve Zıplayan Kurbağa. Hazır hallerini Pinteres'ten çıktı alıp içlerine fasülye jelibonlar koymuştu.

Sihirli kartımın üzerinde " Herhalde bütün gün orada durmasını beklemiyordun" yazıyor :) 

Çok hoş değiller mi :)

Daha sonra geçen nisan ayında bu Harry Potter sevgimizi başka arkadaşlara da aşılamaya karar verdik. Zaten önümüze gelene "yaa okusana yaaa izlesene" diye baskı yapmıyor değiliz. :) Bu baskımız dan kurtulamayıp Harry Potter sevgisini aşıladığımız insanlara kız kardeşim bir Harry Potter partisi yaptı. 
Partinin amacı öncelikle hunharca yenen bir kahvaltı ardından da Harry Potter'ın ilk filmi olan felsefetaşını birlikte izlemek ve aynı yerlerde gülmek eğlenmek ince ince bilgiler vermek :)
Öncelikle hepimize parti için bir mektup gönderdi mektubumuz ise bir çığırtkan şeklindeydi:) (çığırkanı bilmek istiyorsan lütfen seriyi izle :) )
Ne kadar hoş bir düşünce değil mi tabi ki biz davetliler olarak bayıldık bu fikre :)
Partinin devamın ilk başta anlattığım o hunharca yenen kahvaltıyı yaptık ve koltuklarımızda ki yerimizi aldık :)

Sonra hep birlikte filme konsantre olduk. Filmin belli yerlerinde kardeşim filmi durdurdu ve bize süprizler yapmaya devam etti. Her hediye ile birlikte aaa yaaa ne kadar güzel nidaları havada uçuştu :)
Hagrid Harry'i doğum gününde buluyor ve ona kendi yaptığı pastasını getiriyor. Okuma yazma konusunda pek yetenekli olmadığı için kulaktan duyduğu sözleri pastanın üzerine yazıyor kardeşim bize pastanın aynısı yapmış.

Öncelikle Harry'e mektup gelince 'ah hiç üzülmeyin hogwarts mektubu almadık diye bizim mektuplarımız da hazır' dedi ve kendi yaptığı mektubu getirdi :) 


Ve işin güzel yanı mektupların kişiye özel olmasıydı. Benim mektubum iş hayatıma özel komik bir dille yazılmıştı. Mesela Mcgonagall yerine müdürümün ismi yazılmıştı :) Okurken o kadar çok güldük ki :)
Daha sonra Harry kardeşimiz meşhur 9 3 çeyrek numaralı peronu ararken 'var mısınız biz de Hogwart expresine binelim dedi ve biletlerimizi getirdi :)


Biletlerimizi de aldığımıza göre ver elini Hogwarts Cadıcılık ve Büyücülük Okulu :) En sevdiğim sahnelerden biri olan seçmen şapka ile bölümlerin belirlenmesi sahnesi geldi. Yine yaratıcılıkta sınır tanımayan kardeşim hepimize bölümlerin kağıtlarını hazırlamış arkası kapalı şekilde çekiliş yaptırdı. Kimimiz grifindorlu olurken kimimiz slytherine gitti paşa paşa :) ben ise hufflepuff oldum.




Yine filmi izlemeye devam ettik. Arada Harry Potter serisinin yazarı olan J.K. Rowling'in zekasını da övmeyi ihmal etmedik.
Her bölümün yatakhanelerine girmesi için bir şifre belirleniyor kardeşim de bunu farklı bir tema ile bize sundu. Küçük kutuların içine Harry potter ile ilgili hediyeler almış ve hepimize öncelikle parolayı sordu.




Sonrasında ise hepimize hayat boyu şans getirmesi için bir şise felix felicis iksiri olan kolye hediye etti :)
Ve artık filmin sonlarına yaklaştığımızda Harry Potter altın snicth yakaladığında hepimizi en az Harry kadar mutlu etti.



Tıpkı snitche benzeyen çikolatalardan ikram etti :) Bir tanesi yememiz için diğeri hatıra kalması için.
Filmin sonuna geldiğimiz de herkes o kadar eğlenmişti ki herkesin suratında bir gülümseme vardı :)

Film sırasında lavaboya gidenleri ise sevgili mızmız mörtıl karşıladı.


İşte gün sonunda Harry Potter partisinden bana kalanlar...


İşte böyle sevgili okurcum ben yaşarken çok eğlendim umarım sen de okurken eğlenirsin. Cuma cuma iyi gelir dedim.
Şimdilik hoşça ve huzurla kal...

9 Şubat 2017 Perşembe

SOMURTKAN ŞİRİN

Merhaba sevgili okur.
Bugün kendimi somurtkan şirin gibi hissediyorum. Sabah işe gelirken içimden kıştan nefret ediyorum soğuktan nefret ediyorum yağmurdan nefret ediyorum diye bağırıp durdum !
Sahi ne kadar kaldı kendimizi bahara atmaya !
Sanırım sabretmem gereken bir iki ay rahat var :(

Neyse diyerek lafı fazla uzatmadan yazımı Yalın'ın son albümüne getiriyorum. Malum doğumdu lohusalıkdı bebekti derken ne şarkı gördüm bu yaz ne de başka bir şey. İşe servisle gidip geliyorum bu mesafeyi de iyi değerlendirmeye çalışıyorum. Ya müzik dinliyorum ya da kitap okuyorum tek saniyesini israf etmiyorum :)
Youtube da dolanırken Yalın'ın son albümünün yakınından bile geçmediğimi fark ettim ve hemen dinlemeye koyuldum. Nasıl güzel nasıl naif insanın içine işleyen şarkılar öyle... Her bir şarkı farklı yerlere sürüklüyor insanı dinlendiriyor huzur veriyor. 
Benim favori şarkılarım;
- Tatlıyla balla
- Sesinde aşk var
-Sevgili kalp sancım
-Nöbetçi geceler
 Ve sanırım sözlerini en beğendiğim şarkı Sevgili kalp sancım oldu bakar mısınız güzelliğine

Memleket sevda olunca
Göz başka gözde durmayınca
Kavurur beni hasretin
Ekseri gecelerde adın dillerde duyulmayınca
Hangimiz körkütük sabahları buldu
Hangimiz bir yalnız göçebe oldu
Birinin kalbi kıyılara vurdu
Bazı yanar bazı söner az da güler o tabiki ben
Bazı yanar bazı söner yine de güler o
Ah benim sevgili kalp sancım
Sen sus sen nefessin muhtacım
Ah benim sevgili baştacım
Bi gün bir ömür muhtacım 

Şarkıyı dinlerseniz eğer en sevdiğim yeri " Birinin kalbi kıyılara vurdu "  diye söylediği kısım.
İşte böyle sevgili okur bir parça bu saçma dünyadan uzaklaşmak istersen tavsiyem Yalın'ın bu güzel albümünü dinlemen.
Ah tabi ki kraliçemiz Sezen Aksu'nun yeni albümüne değinmeden olmaz. Sezen Aksu'yu hep çok sever ve dinlerim. Fakat Karışık Kaset kitabını ve filmini izleyince daha bir dikkat eder oldum şarkılarına yaşadıklarına... Bu albümde bir çok yaşanmışlığın bir ürünü sanırım. Hele İhanetten geri kalan ve Köz şarkıları insanı nerelere götürüyor nerelere. Evet sevgili okur biraz müzik dünyasından haberle kapladım ekranını. Hakkını helal et yani. Bahar da yine görüşelim tabi ki çok daha öncesinde görüşeceğiz ama bahar da bir başka olurum yine görüşelim :)
Hoşça ve huzurla kal... 

8 Şubat 2017 Çarşamba

AZ BİRAZ EMPATİ

Sanırım bu da bir iç dökme yazısı sevgili okur...
Konunun ana teması ise çalışan kadınları anlamayan ev hanımları...

Şimdi şöyle oluyor ki onlar bize her vakit gelmek istiyor aman hafta sonu evdesin gelelim oturalım istiyor. Hafta içi akşam yemeğe gelmek istiyor. Hatta tek gelmeyelim sülalemiz gelsin istiyor. Pazar akşam gelelim gece 1'e 2'ye kadar oturalım istiyor. Senin her yere gelmeni istiyor mevlüt okutuyor gel diyor, misafir çağırıyor gel diyor kısacası sana her zaman gel diyor.

Oysa bilmiyor ki tüm haftanın yorgunluğunu sadece hafta sonu atamıyoruz. Hele de artık bir bebeğim var bu çocuğun uyku saati var mı yok mu geçince gece 1'lere 2'lere kadar oturuyor mu bilmiyor. Bu ev nasıl hangi gün temizleniyor bilmiyor. O pazar gecesi oturmaları bizim için tam bir kabusa dönüşüyor bilmiyor. O sürekli çağırdığı için hiç bir şekilde tatil yapamadığımızın farkında değil çünkü. Eee tatil yapamayınca bütün yorgunluğumuzla yeniden bir iş haftasına başladığımızı da bilmiyor. O hep istiyor. 


Yetişemiyorum arkadaşım anla artık beni her şey senin veya sizin istediğiniz gibi olmuyor. Tamam belki ben güçsüzüm ama elimden ancak bu kadarı geliyor. Her hafta sonumu farklı bir etkinliğinize ayırmaktan yorgun düşüyorum. Öyle sıkılıyorum ki bu anlayışsızlığınızdan....

Bu yorgunluk devamlı hasta olmama neden oluyor çünkü dinlenmem gereken vakitte ya bir kınadayım ya bir davetdeyim ya da sen bizdesin !

Ah sevgili okur var mı senin etrafında böyle anlayışsız insanlar hep senden bir şey bekleyen insanlar... Hep kendi istediği olsun isteyen insanlar....


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...